Al-Husn’u Kalbinde Yaşatmak: Suriyeli Bir Kadının Almanya Yolculuğu
Yasmine, 38 sene önce9 kişilik bir ailenin ortanca çocuğu olarak , tarihi kalesi ve doğal güzelliğiyle ünlü, kimilerinin Suriye’nin en güzel yeri olduğunu düşündüğü Al-Husn köyünde dünyaya gelmiş. Babası, hayat onu önce bir Arap kereste fabrikasında sonra da büyükannesinin doğduğu Beyrut’ta öğrendiği ayakkabı tamirciliği işinde çalışmaya itene kadar memleketiyle Suudi Arabistan arasında çalışan bir beton döküm işçisiymiş Lübnan İç Savaşı sırasında ailesi zorla yerinden edilmeden önce 25 yıl orada yaşamış. Ancak o zamanlar bu zorunlu göçün son taşınmaları olmayacağından haberleri yokmuş.
Lübnan sınırına bitişik, deniz kenarındaki Wadi Al-Nasara’nın güzel doğası, , muhafazakar Al-Husn köyünde yaşayan Yasmine’in kişiliğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamış. Köyün atmosferi, dindarlıkla çok da alakası olmayan, türbe ve mabetlerin sakinlerinin etrafını sardığı muhafazakar bir yapıdaymış.
Yasmine, tüm zamanını ya evde ya okulda geçirdiği için okul yıllarını gereksiz olarak tanımlıyor.
“Sakin” ve çalışkan bir öğrenci olan kızdan, sırf boyu diğer arkadaşlarından uzun diye 5. sınıfta başını örtmesini istemişler. Yasmine sadece 10 yaşında olmasına rağmen 15’inde gösteriyormuş; yaşadığı yer ve dönemde ise bu yaş, nişanlanmak için gayet uygunmuş. Bu gerçek, onu yaşının ötesinde olgunlaşıp yaşıtlarından ayrışmak zorunda bırakmış.
Başarılı geçen okul yıllarından sonra, diploma notu (Fen Bölümü üzerine) şaşırtıcı bir şekilde düşük gelmiş. Yasmine bunu “Annemin okuldaki hademelik işi beni gerçekten etkiledi” diye açıklıyor. “Çevrenizdeki insanlar istemeden de olsa onlardan daha aşağı olduğunuzu hissettiriyorlar.” Devamında Humus’taki Al-Baath Üniversitesi’nde Arap Edebiyatı okuyabilmek için tekrar lise diploması için başvurmuş.
Yasmine üniversitedeki ilk yılını Al-Husn ve Humus arasında kilometrelerce yürüyerek geçirdikten sonra şehre taşınan köy arkadaşları ve okuldan tanıdığı birkaç kişiyle ayrı eve çıkmaya karar vermiş. O dönemde eğitimini sürdürürken bir yandan da çalışmaya başlamış; ilk olarak telefonları cevaplayan ve misafirleri karşılayan bir sekreter olarak çalışmış, sonra bir parfüm dükkanında satış elemanı olarak şansını denemiş. En sonunda ise satış temsilcisi olmuş, Yasmine bu işi “korkunç” olarak tanımlıyor. .Çünkü işi gereği “kapıdan kapıya gidip tanımadığı insanlara ürün satmaya” çalışıyormuş. Hem “korkmuş” hem de “tecrübesizmiş”.
Üniversite yıllarında Yasmine, insanların çevredekilerin görüşleri ve basmakalıp düşünceler yüzünden kendileri hakkında yanıldıklarını ve gerçek potansiyellerini keşfedemediklerini fark etmiş. Bu farkındalık sonucunda birçok bilgisayar dersi almış ve şansını farklı işlerde denemiş. Ancak üniversiteye giderken aynı zamanda çalışıyor olması mezuniyetini 2010 yılına kadar geciktirmiş. Devamında Dilbilim alanında bir yüksek lisans programına başvurmuş, kabul edildiğini öğrenince ise sevinçten havalara uçmuştu. Suriye Devrimi’nin başlamasından önce eğitiminin ilk yılını başarıyla tamamlamış.
Genç kadın 2011 Mart’ında ülkenin durumu kötüleşip şiddetli çatışmalar başladıktan üç ay sonra Humus’un Al-Khalidiya mahallesindeki evini terk etmek zorunda kalmış Al-Husn’a dönmüş ancak kısa bir süre sonra orayı da terk edip ailesiyle birlikte erkek kardeşinin orduda gönüllülük yaptığı Al-Suwayda’ya gitmek durumunda kalmış.
Altı ay sonra Al-Husn’dan gelen bir ihbar üzerine babası ve erkek kardeşlerinden ikisi “okulları tahrip etmek ve silahlanmak” suçlamasıyla tutuklanmış. Aslında tek yaptıkları Suriye rejimine karşı protestolara açıktan katılmakmış..
O sıralarda yerel bir gazetede çalışan Yasemine Al-Suwayda’da yerinden edilmiş kişiler için çeşitli yardım kuruluşlarına elinden geldiğince destek oluyor, evini terk etmek zorunda kalan kişiler ve ev sahibi toplum arasında iletişimin kurulmasına yardım ediyormuş. Bu iletişim ve iş birliğininiki tarafın arasındaki kalıp yargıları kırmak ve engelleri aşmak için elzem olduğunu düşünüyormuş.. Babası ve kardeşlerinin tutuklanmasından 18 gün sonra Yasmine, yerinden edilmiş kişilere zeytinyağı dağıtılması için zeytin hasadı ve sıkma gününe katılmış. Zeytinliğin sahibi Yasmine’in orada bulunmasından dolayı çok heyecanlıymış, onu “Humus’tan bir gazeteci” olarak tanıtmış. Gün sonunda Yasmine evine ulaşamadan haberler ona ulaşmışı: “Güvenlik güçleri seni arıyorlar. Şahsın ve yaptıkların hakkında bilgi edinmek için birkaç genç adamı gözaltına aldılar.”
Yasmine vakit kaybetmeden önce Jaramana’ya sonra da Beyrut’a kaçmış ve Suriye’ye dönemeyeceği kesinleşene kadar orada iki buçuk ay kalmış. Bu üzücü durum, onu iki buçuk yıl yaşayacağı Türkiye’de medya eğitimi fırsatlarını kovalamaya sevk etmiş. Sivil Toplum ve Demokrasi Merkezi, Yardım Koordinasyon Birimi ve Saidet Souria (Türkçe’de “Suriye'nin Kadını” anlamına gelir) dergisinde çalışmış, ta ki Sınır Tanımayan Gazeteciler onu Amerika Birleşik Devletleri'nde Orta Doğu çalışmaları üzerine bir eğitim bursu için aday gösterene kadar…
Yasmine ABD’de yaşarken üç ay boyunca kapı komşusu olacak olan Alman bir sanatçı ile tanışmış. Sanatçı Yasmine’i Berlin’e davet etmiş. Bu olay küçücük Al-Husn köyünden kalkıp buralara kadar gelen genç kızın hayatındaki dönüm noktası olacakmış
Berlin’de 4 ay geçirdikten sonra sığınma başvurusu yapmamaya karar vermiş. Bunun yerine zamanını “Ortak Alanlar için Kadınlar” ismindeki bir sivil toplum kuruluşu olan mevcut projesini geliştirmeye adamış. Proje Arapça konuşankadınlarla, özellikle de Suriyelilerle çalışarak, kadınların iltica hatıralarını yazı yoluyla ortaya koymayı hedefliyormuş. Temel amaç, bu kadınların hikayelerini toplamak, kendi tarzlarında yazıya geçirmelerini sağlamak ve ortaya çıkan ürünleri kitap olarak yayımlamakmış. Şimdiye kadar hem Arapça hem Almanca olarak başta Suriyeli kadınların olmak üzere Yemen, Cezayir, Filistin, Mısır, Bahreyn, Irak ve Fas'tan kadınların hikayelerini anlatan altı kitapçık yayımlanmış.
Geçtiğimiz sene Yasmine’in aklına yeni bir fikir gelmiş: Önce yerel düzeyde Berlin'de ve sonra yurtdışında genç kadın liderlerin kapasitelerini geliştirmek ve Suriyeli kadınları hepimizin ihtiyaç duyduğu siyasi temsil durumu konusunda düşünmeye motive etmek gerektiğini düşünmüş. . "İltica ve entegrasyonla ilgili konularda aktif olmamız gerekiyor. Alan taraf olmayı bırakmanın ve rollerimizi yalnızca karşılık veren kişiler olarak sınırlamayı reddetmenin zamanı geldi." Berlin yerel yönetimi projeyi herhangi bir değişiklik yapmadan kabul etmiş.
“İltica ve entegrasyonla ilgili konularda aktif olmamız gerekiyor. Alan taraf olmayı bırakmanın ve rollerimizi yalnızca karşılık veren kişiler olarak sınırlamayı reddetmenin zamanı geldi."
Çalışmak, Yasmine’in sığınma başvurusunda bulunmak zorunda kalmadan Avrupa’da yaşayabilmesi için tek şansmış. En başta “sığınmacı” statüsünü taşımanın Lübnan'daki annesini ziyaret etmesini engelleyeceğinden endişe etmiş.. Yasmine bu durumu "Bağımsız olmak istedim" diye açıklıyor, “sığınma aramak beni kısıtlardı”. Genç kadın, gelecek planlarından hâlâ emin değil. Zaten yıllar içinde başına gelenlerin hiçbiri de planlamaların sonucunda olmamış.
Buna ek olarak, Yasmine şu anda Suriye’nin liberal partisi olan Ahrar Partisi’nde siyasi bir pozisyonu deneyimliyor. Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda Suriyelinin üye olduğu partinin başında bulunuyor. Bu üyeler, Suriyelilerin siyasi hayata ve kamusal faaliyetlere katılımını arttırmanın yanı sıra uzun süredir var olmadığı söylenen siyasi örgütsel alternatifler sağlamaya çalışarak ortak değerler ve siyasi vizyonlarda birleşiyorlar.
Yasmine'in şu an el yapımı birkaç hasır tabağı var, tıpkılayıkıyla veda edemeden aayrıldığı köy olan Al-Husn'da babaannesinin yaptığı gibi… "Ben Al-Husn'dan ayrıldım ama Al-Husn’un benden ayrıldığından pek de emin değilim."
Suriye’ye komşu ülkelerde sığınmacı olma mücadelesinin Suriyeli kadınlara verdiği güç, ekonomik ve sosyal faaliyet, beceri geliştirme ve bağımsızlık bakımından hem gerçek hem de somut bir konsepte dönüşmüştür. Bu da Suriye savaşının nadir olumlu etkilerinden biridir.
Önceki dönemlerde bazı toplumsal gruplarda Suriyeli kadınların faaliyetlerinin, çalışmalarının ve sosyalleşmelerinin reddedildiği durum, artan mali yükler kadınların çalışmasını gerektirdiğinden, sığınılan ülkelerde çok da önemsenmedi. Bununla beraber geleneksel toplumların kısıtlamalarından uzaklaşmak, kocaların bu değişikliği kabul etmelerine ve köstek yerine destek olmalarına yardımcı oldu. Yaşanan bu süreç, toplumsal baskının kocaları eril otoriteye tutunmaya zorlamadaki rolünü de ortaya koydu. Coğrafi uzaklık nedeniyle toplumsal gerilimler azaldığında ve kadınların daha fazla özgürlüğe ve hareket alanına sahip olduğu yerlerde ikamet etmeye karar verildiğinde bu tutumlar da azaldı.
Dahası, sosyal faaliyetler mültecilerin geldikleri ülkenin toplumunu değil, sığındıkları ülkedeki ortamı yansıtacak şekilde değişti. Örneğin, okullarda, mahallelerde veya mülteciler için açılan faaliyet merkezlerinde kız çocukları karşı cinsten bireyler ile toplumsal görünürlüğe sahip arkadaşlıklar kurdular; bu adım, geldikleri topluluklarda pek de yaygın olmayan veya en azından o kadar açık ve kabul edilebilir sayılmayan bir durumdu.
Geri dönüşü etkileyen unsurlar arasında, en az güvenlik ve ekonomi kadar önemli, bazıları oldukça feminist bir yönü olan, bir dizi toplumsal faktör vardır. Bu faktörler, kadınların güçlendirilmesi, evlilik yaşıyla ilgili sosyal geleneklerdeki değişim, karşı cinsle arkadaşlıklar ve bunların yanı sıra ev sahibi toplumun gelenek ve görenekleriyle tutarlı diğer normlardan oluşur ancak bunlarla sınırlı değildir. Ayrıca şu anda 17-18 yaşlarında olan ve hafızalarını ve sosyal ilişkilerini sığınma ülkesinde ve yaşadığı yeni toplumda inşa eden Suriyeli genç nesil yalnızca ebeveynlerinin Suriye hakkında söylediklerini ve haberlerde gördüklerini biliyor, bu da onları anavatanlarına dair olumlu bir algı oluşturmaya çoğu zaman teşvik etmiyor. Bahsedilen faktörler bizlere “mülteci”nin en temel özelliğini hatırlatıyor: Mülteci bir insandır ve zamanın, geri dönüşü etkileyen faktörler üzerinde büyük bir etkisi vardır.
Kadınların topluma ve siyasete katılımı konusu, Suriyeli kadınların ülke içindeki ve dışındaki yaşamlarında ikincil öneme sahip görünebilir. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin "Suriyeli kadınların toplumda liderlik rolü üstlenebilmelerine rağmen siyasi katılımda hala zorluklarla karşılaştıkları" görüşüne göre, bu konu kadınlarının gelişimlerinin merkezinde yatıyor. BM Kadın Birimi ayrıca kadınların yaklaşık %30'unun Anayasa Komisyonu'na katılımı, Kişisel Durum Yasası'nda yapılan olumlu değişiklikler, eğitim ve beceri geliştirme kurslarına katılımın artması gibi bir dizi olumlu başarının yanı sıra kadın girişimciliğinin Suriye’deki çatışmanın başladığı 2010'dan bu yana büyümesine dikkat çekiyor. Bununla birlikte, “kadınların üst düzey siyasi kararlara doğrudan katılımı ve parlamentodaki kadın yüzdesi üzücü bir şekilde düşük. Ayrıca, ayrımcı kanunlar da uygulanmaya devam ediyor.”
Aynı uluslararası kuruluşa göre Arap dünyası, dünya genelinde kadınların siyasi hayata en az katıldıkları yer. Bölge, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde yalnızca %15,2’lik oranıyla kadınların siyasal katılımında en alt sırada yer alıyor. Arap dünyası, parlamentoda kadın temsilinin %22,1'lik küresel ortalamasının gerisinde kalıyor. Tüm bunlara rağmen, bazı ülkeler, kuraldan çok istisna olan bir kota sistemi de dahil olmak üzere, toplumsal cinsiyet eşitliğini anayasa ve politikalara dahil etmek için çaba sarf etmekte.